“Kadın olmanın en büyük avantajlarından biri, çok güzel
siyahi bir kadının yanından onu İngiliz kadınına dönüştürmeyi istemeden
geçebilmektir” demiş Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda’da. Peki neden bu
tutumumuz hatırlayamadığımız kadar geçmişte kaldı ve biz neden sürekli bir
şeyleri değiştirmeden kabullenemez olduk?
Dış görünüş bakımından belli güzellik kalıplarının oluşmuş
olduğunun zaten hepimiz farkındayız; ancak iş sadece görüntüyle de bitmiyor.
İnsanların nasıl düşündüğüne dahi karışır olduk. Farklılıklara tahammülümüz
kalmamış gibi bir tavır var toplumun genelinde. Peki herkesin kendi tasavvur
ettiği gibi bir dünyada yaşamanın mümkün olmadığının bilincinde olmamıza rağmen
neden bunu bilmiyor gibi davranıyoruz? Her şey bizim istediğimiz gibi olunca
hayatın daha iyi, daha kolay olacağını mı düşünüyoruz? Her şeyi en iyisini, en
doğrusunu biz mi biliyoruz?
Evet, hiçbir şeye müdahale etmeden bir hayat sürdüremediğimiz
de bir gerçek. Ancak hiç tanımadığımız birinin dış görünüşünü değiştirme
düşüncemiz hastalıklı bir fikir değil mi? Neden bizimle hiç alakası olmayan
biriyle ilgili bu tür şeyler düşünüp kafamızı yoralım? Başka yapacak hiç mi
işimiz yok? Mesela bunun yerine derin bir nefes alarak her dakika bir şey
düşünmekle meşgul olan zihnimizi dinlendirebiliriz ya da bir yudum su
içebiliriz. Bunlar en basit şeyler. Başkasının hayatına karışmak yerine
kendinize bir hobi edinebilirsiniz, kendinizi geliştirebilirsiniz gibi kişisel
gelişim olaylarından değil. Ayrıca hala bu tür şeylerle zihnimizi meşgul
ediyor, çevremizdekilere zarar veriyorsak kişisel gelişime gelinceye kadar
yapılması gereken çok şey var demektir.
Artık önümüze dönelim, illa bir şeyler değiştirmekse
niyetimiz aynada kendimize bakalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder