11 Eylül 2020 Cuma

Onaylanmaya İhtiyacımız Yok

 

Hiçbir şeyin bizi sınırlamasına izin vermeyin Hiçbir şeyin bizi tanımlamasına izin vermeyin Hiçbir şeyin bizi tutmasına izin vermeyin Özgürlük olsun Kendi özümüz

Hiçbir şeyin bizi sınırlamasına izin vermeyin

Hiçbir şeyin bizi tanımlamasına izin vermeyin

Hiçbir şeyin bizi tutmasına izin vermeyin

Özgürlük olsun

Özümüz


Kadının konumu, kadının yeri… Ne kadar ilginç.

Bazen üniversitedeki dersler sırasında, bazen uluslararası kuruluşların yaptığı toplantılarda, bazen politik sahnede, bazen de bir mahalle kenarında duyabiliriz bu iki şeyi. Bu ifadeleri bazıları kadınları güçlendirmek bazıları da kadını ataerkil sistemde yerin dibine sokmak için kullanıyor. Ama hiç erkeğin yeri, erkeğin konumu diye bir şey duymadım. Belki “erkeğin rolü” diye bir şey duymuşsunuzdur. Ancak kadın-erkek ayırt etmeksizin bu ifadelerin tümü bireylerin üzerinde bir baskı oluşturuyor.

Peki neden erkeğin konumu/yeri diye bir şeyi pek duymuyoruz? Çünkü düşünülen şey, erkeklerin her yerde olması normal karşılanırken kadınlar için her zaman sınırlar olduğudur. Ailenin koyduğu sınırlar, yakın çevrenin ve toplumun koyduğu sınırlar. Bilmelisiniz ki tüm bunlar doğal değil, normal değil.

Bir kez daha “Kadın” maddesini aradım, “’ın konumu” alt başlığını buldum ve belirtilen sayfaları açtım. “Karısını dövmek,” diye okumaya başladım, “ erkeğe tanınmış bir haktı ve hiç utanmadan uygulanabilirdi, hem yukarıdakiler hem de aşağıdakilerce… Aynı şekilde,” diye devam ediyordu tarihçi, “anne babasının seçtiği beyefendiyle evlenmeyi reddeden kız, bir odaya kilitlenebilir, dövülebilir, duvardan duvara vurulabilirdi ve hiç kimse de buna şaşmazdı. Evlilik, kişisel alakayla değil ailenin para hırsızla ilgiliydi, hele de “şövalye ruhlu” olanlar için…”

Virginia Woolf-Kendine Ait Bir Oda


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder